ESNAF VE SANATKÂRLARIN SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
GİRİŞ Esnaf ve sanatkarlar; ülkemizin ekonomik ve toplumsal hayatında
vazgeçilmez öneme sahiptir. Ülkemizde; ekonomik ve sosyal kalkınmanın dengeli
biçimde sağlanması, dağıtılması ve sürdürülmesine yaptıkları katkı, işsizliğin
azaltılması ve yeni istihdam alanlarının yaratılmasında oynadıkları rol ve
piyasa koşullarında meydana gelen değişmelere hızlı uyum sağlayabilen esnek
yapıları esnaf ve sanatkarları ekonomik, toplumsal ve sosyal yönlerden
vazgeçilmez konuma taşımaktadır. Esnaf ve sanatkar istikrarlı bir ekonomik ve siyasi ortamda yaşar.
Esnafın sayısal olarak yaygın olduğu ülkelerde gelir dağılımı dengelidir,
bölgeler arasında gelişmişlik farkları azdır. Yeni esnaf işletmelerinin
açılmasıyla ekonomi canlanır. Esnaf istihdam yaratır, işsizliğe çare olur,
nitelikli işgücünü işyeri ortamında yetiştirir, ülkenin nitelikli insan kaynağı
ihtiyacının karşılanmasına katkı verir. Krizin başladığı Eylül 2008 ayından bu
yana 115.000’e yakın esnaf ve sanatkar işletmesi açılmıştır. Devlet ya da
herhangi bir büyük işletme bu kadar istihdam alanı yaratamamıştır.
SAYISAL BİLGİLER Küçük ve orta ölçekli işletmeler, ülkemizdeki işletmelerin %99,9’unu
oluşturmakta, istihdamdaki payları %81, katma değerdeki payları %59 olarak
hesaplanmaktadır. KOBİ’ler yatırımların %62’sini, ihracatın %26’sını
gerçekleştirmektedir. KOBİ tanımı içinde yer alan işletmelerin %96,5’i ise
mikro ölçekli işletme olarak adlandırılan 1-9 kişinin çalıştığı işletmelerdir.
Bu işletmelerin çok büyük çoğunluğu Türkiye Esnaf ve Sanatkarları
Konfederasyonu (TESK) çatısı altında örgütlenen esnaf ve sanatkarlardır. TESK; 491 meslek dalında 1.922.479 esnaf ve sanatkar üyesi olan, bu
esnafların ilçe merkezlerinde bir araya gelerek oluşturdukları 3.130 esnaf ve
sanatkar odası, illerde örgütlenen 82 esnaf ve sanatkarlar odaları birliği,
Ankara’da bulunan 13 mesleki federasyonu ile ülkemizin en yaygın örgütlenme
ağına sahip, 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu ile
kurulmuş, yetki ve sorumluluklarının çerçevesi kuruluş kanunuyla çizilmiş,
üyeliğin zorunlu olduğu, kamu kurumu niteliğinde tüzel kişiliği haiz meslek
kuruluşudur. Esnaf ve sanatkar camiası, yanlarında çalışanlar ve aileleri ile
birlikte ülkemizin neredeyse beşte birini oluşturmaktadır.
ESNAF VE SANATKAR Esnaf ve sanatkârlarımız; özellikle işletme sayılarının çokluğu, ülke
çapında istihdama sağladıkları büyük katkı, bölgesel sosyo-ekonomik dengelerin
kurulması ve üretimde azımsanmayacak bir paya sahip olmaları nedeniyle, tüm
dünyada olduğu gibi ülkemizde de ekonomik ve sosyal yönlerden büyük önem
taşımaktadır. Esnaf ve sanatkârlarımızın bu önemi; • Emek yoğun teknoloji ile çalışma özelliğine bağlı olarak ülke çapında
istihdamı artırmaya ve işsizliği azaltmaya katkıda bulunma, • Talep değişikliklerine ve çeşitliliklerine daha kısa sürede ve daha
kolay uyum sağlama, • Bölgeler arası dengeli gelişmeye ve büyümeye katkıda bulunma, • Büyük sanayi işletmelerinin tamamlayıcısı durumunda olma ve yan
sanayi olarak faaliyette bulunma, • Nitelikli (meslek sahibi) elemanların yetiştirilmesine katkıda
bulunma, • Rekabet koşullarına süratle uyum sağlayabilme, • Gelir yelpazesi içinde orta sınıf rolü oynama ve denge unsuru olma gibi özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Dünyada ve ülkemizde son yıllarda büyük gelişmeler ve değişmeler
yaşanmaktadır. Ancak 2008 yılı ortalarından bu yana ülkeleri etkisi altına alan
küresel mali kriz esnaf ve sanatkarlarımızı ciddi anlamda olumsuz etkilemiştir.
Ülkemiz ekonomik, toplumsal ve siyasal hayatında göz ardı edilemeyecek derecede
yere ve öneme sahip olan esnaf ve sanatkarlarımız, söz konusu kriz nedeniyle
etkisi giderek ağırlaşan pek çok sorunla karşı karşıyadır. Esnaf ve sanatkar kesimi, küreselleşmenin olumsuz etkilerini son birkaç
yıldır zaten yoğun şekilde yaşamakta ve artan biçimde kan kaybetmeye devam
etmektedir. Esnaf ve sanatkar camiasının büyüklüğü düşünüldüğünde, esnaf ve
sanatkarların yaşadığı ve yaşayacağı olumsuzlukların sadece kendine değil,
toplumun geneline de yansıyacağı açıktır. Acilen esnaf ve sanatkar kesimini
rahatlatacak tedbirlere ihtiyaç duyulmaktadır. Esnaf ve sanatkarın durumunun iyi olması, işçi, memur ve çiftçinin
gelirinin iyi olmasına bağlıdır. Halen esnafın en temel sorunu piyasalardaki
talep daralmasının yarattığı azalan iş hacmi ve buna bağlı olarak ortaya çıkan
sorunlardır. Bu bağlamda; ülkemizde esnaf, sanatkâr ve küçük işletmelerin sorunları
incelendiğinde, bu kesimin öncelikle; ekonomik, sosyal ve siyasal koşullar ile
teknolojik gelişim, haksız rekabet, bölgesel farklılıklar gibi kendi
kontrolleri dışında oluşan olumsuzluklardan etkilendikleri gözlenmektedir. Bunun yanında esnaf ve sanatkarlarımızın en çok sorunla karşılaştığı
konular arasında; uygun koşullu finansman imkanlarının yetersizliği, bazı
mevzuat düzenlemeleri, pazarlama bilgisi eksikliği, mesleki eğitim eksikliği,
teknolojik bilgi eksikliği, planlama, vergi ve sosyal güvenlik uygulamaları,
işyeri temini, ihracat yapamama, danışmanlık hizmetlerinin yetersizliği ile
bürokratik işlemler sayılabilir. Esnaf ve sanatkarlarımızın öncelikli sorunları ve bu sorunlara ilişkin
olarak Konfederasyonumuzca belirlenen çözüm önerileri ana başlıklar halinde
aşağıda arz edilmektedir.
DESTEK PROGRAMLARINDA VE TEŞVİK PAKETLERİNDE ESNAF VE SANATKARLARA
YER VERİLMEMESİ Eylül 2008’den beri ülkemizi de etkisi altına alan, ancak ülkemizin
1995 ve 2001 yıllarında yaşadığı krizlerden edindiği tecrübenin de etkisiyle
mali piyasaları diğer ülkelere göre nispeten daha az etkileyen küresel mali
kriz, yılbaşından bu yana reel sektör üzerinde olumsuz etkilerini göstermeye
başlamıştır. Küresel mali kriz, ülkeleri genellikle mali piyasaları vurarak
etkilemiştir. Ancak ülkemizde kriz etkilerini doğrudan reel sektör üzerinde
göstermiştir. İşsizlik oranındaki hızlı artış bunun en önemli göstergesi olarak
karşımıza çıkmaktadır. Küresel mali krizden en fazla etkilenen kesim esnaf ve sanatkarlardır.
Tüketimin azalması sonucunda daralan iş hacmi esnafın işyerini ayakta tutmasını
imkansız hale getirecek boyuta ulaşmıştır. Bugün esnafın en önemli sorunu iş
yapamamaktır. İş hacminin daralması ve düşen karlılık, esnafın zorunlu
giderlerini bile karşılayamaz duruma düşmesine neden olmaktadır. Aldığı
kredisini ödeyemeyen, vergi ve sosyal güvenlik primlerini yatıramayan esnaf ve
sanatkar sayısı hızla artmaktadır. Bankaların krizin de etkisiyle kredi musluklarını kısması, özellikle
mali sicilin bozuk olduğunu öne sürerek işletmeleri kredilendirmemesi esnafı
içinden çıkılmaz bir kısır döngüye sürüklemektedir. Kredi alamayan ve
borçlarını ödeyemeyen esnaf ve sanatkar, önce varsa çalışanlarının işine son
vermekte ve nihayetinde işyerini kapatarak işsizler ordusuna katılmaktadır. Krizin bundan sonra da esnaf ve sanatkarı olumsuz anlamda etkilemeye
devam edeceği ekonomi çevrelerince var sayılmaktadır. 2001 yılında yaşanan
ekonomik krizden de en çok esnaf ve sanatkarlar etkilenmiştir. 2001 krizinin
etkilerini üzerinden atamadan yeni bir kriz dalgası ile karşı karşıya kalan
esnaf ve sanatkarların, bu kez dışarıdan destek almadan krizi atlatması mümkün
görünmemektedir. Hükümetimiz tarafından krizin başlangıcından bu yana açıklanan destek
ve teşvik paketlerinden esnaf ve sanatkarlarımız umduklarını bulamamışlardır.
Destek ve teşvikler büyük yatırımlara verilmiş, doğrudan esnafa yansıyan hiçbir
teşvik hayata geçirilmemiştir. Oysa esnaf ve sanatkarlar ülke ekonomisinde ve
toplumsal hayatta istikrar için hayati derecede önem taşıyan çok geniş bir
camiadır. İstihdam yaratan esnaf, zaten işsizliğin korkutucu düzeye ulaştığı bu
ortamda işyerini kapatıp iş arar hale getirilmemelidir. Ülke ekonomisinin
canlandırılması için hazırlanan destek paketlerine esnaf ve sanatkarlar da
mutlaka dahil edilmelidir. Zaten esnaf ve sanatkara verilecek destek doğrudan
halka ve ekonomiye yansıyacaktır.
Hükümet tarafından krizin başlangıcından bu yana açıklanan destek ve
teşvik paketlerinden esnaf ve sanatkarlarımız umduklarını bulamamışlardır. Ülke ekonomisinin canlandırılması için esnaf ve sanatkarlara özel
teşvik ve destek paketi hazırlanmalıdır. Yeni teşvik paketinde esnaf ve sanatkarlar için; • Yeni işyeri açacak esnaf ve sanatkarlara 5 yıl süreyle vergi
indirimi, • Nakliyeci esnafına indirimli akaryakıt, • Şoför, minibüsçü ve servisçi esnafına bir kereye mahsus KDV ve ÖTV
alınmadan araçlarını yenileme imkanı, • Esnafın yanında çalışanların sosyal güvenlik primlerinde indirim, • Kalfaların sigorta primlerinin Devlet tarafından karşılanması, • Enerji fiyatlarında indirime gidilmesi, • T. Halk Bankası tarafından kullandırılan esnaf kredilerinde değişik
alternatifler getirilmesi, kredilerin % 0’dan başlayan faizlerle
çeşitlendirilmesi gibi doğrudan esnafı hedef alan destek ve teşvikler yer almalıdır. Yine teşvik paketinde yer almak üzere prim borçları gecikme faizlerinde
düzenleme beklenmektedir. Esnaf ve sanatkarlar, krizin de etkisiyle vergi ve
sosyal güvenlik prim borçları altında ezilmektedir. Bu borçlara uygulanan
gecikme zammı oranı %30’dur. Vergi ve sosyal güvenlik prim borçlarının yeniden
yapılandırılması acil ihtiyaç haline gelmiştir. Esnaf ve sanatkarların birikmiş vergi ve sosyal güvenlik prim
borçlarının gecikme faizleri; enflasyon oranı esas alınarak yeniden
yapılandırılmalıdır. Esnaf ve sanatkarlar bu borçları 36 aydan az olmamak üzere belirlenecek
vadelerle geri ödeyebilmelidir.
SOSYAL GÜVENLİK Sosyal Güvenlik Kurumunda Temsil İmkanı Sağlanmalıdır. “Sosyal Güvenlik Kurumu Genel Kurulunun Toplanması, Çalışması,
Temsilcilerin Görevlendirilmesi ve Yönetim Kurulunun Seçilmesine İlişkin Usul
ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin” 4üncü maddesine göre; genel kurula temsilci
gönderecek kuruluşlar ve bu kuruluşların göndereceği temsilci sayıları, genel
kurul toplantısının yapıldığı yıldan bir önceki yılın sonu itibariyle kayıtlı
üye sayıları dikkate alınarak Bakanlıkça belirlenmektedir. 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu ve 6964
sayılı Ziraat Odaları ve Ziraat Odaları Birliği Kanunundaki düzenlemeler
nedeniyle; ziraat odalarının üye sayılarının, esnaf ve sanatkar odalarının üye
sayılarından daha fazla olmakta ve kesimimiz sigortalıları sayıca daha fazla
olmalarına rağmen Sosyal Güvenlik Kurumunda temsil edilememektedir. Sosyal Güvenlik
Kurumu Yönetim Kurulunda; işçi, işveren, kamu görevlileri ve emeklilerin temsil
imkanı doğrudan sağlanmakta iken, tarımda çalışanlar ile kendi nam ve hesabına
bağımsız çalışanlar aynı statüde değerlendirilmiş, bu nedenle diğer bağımsız
çalışan meslek mensuplarının, dolayısıyla esnaf ve sanatkarlarımızın, Sosyal
Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulunda temsil imkanı kalmamıştır. Bu nedenle; 5502
sayılı Kanunun 5inci maddesinin (f) bendi yeniden düzenlenmeli ve Sosyal
Güvenlik Kurumu Genel Kurulunda tarım sigortalıları ile kendi nam ve hesabına
çalışanların ayrı ayrı temsil imkanı sağlanmalıdır. Sosyal Güvenlik Destek Primi Oranı Arttırılmamalıdır. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun esnaf
ve sanatkar kesimini mağdur edecek en önemli düzenlemesi, bir sosyal güvenlik
kuruluşundan emekli olan ancak esnaf ve sanatkar olarak çalışmaya devam
edenlerin aldıkları yaşlılık aylıklarından %10 oranında kesilen Sosyal Güvenlik
Destek Primi oranının başlangıçta % 12’den başlayarak kademeli olarak 3 yıl
içinde %15’e çıkarılacak olmasıdır. Emekli olduktan sonra tekrar çalışmaya başlayanların aylıklarından
kesinti yapılmasını öngören bu düzenleme ile; emeklilerin çalışmalarının
önlenmesi bunun yerine genç nesillerin istihdam edilmesi ile işçi ve memurlar
örnek gösterilerek uygulamada norm ve standart birliğine ulaşılması
amaçlanmışsa da; işçi ve memurların sosyal güvenlik destek primi kesintisi
işvereni tarafından ödenmektedir. Oysa, esnaf ve sanatkarlar yanlarında çalışan
işçilerinin aylık primlerinin yanı sıra kendi kesintilerini de ödemek suretiyle
ağır bir yük altına 7 girmektedirler. Bu nedenle, adaletsiz olduğu en üst yargı organınca
karara bağlanmış bulunan sosyal güvenlik destek primi oranı %10 oranına
çekilmelidir. • Sosyal Güvenlik Prim Oranları Düşürülmelidir. Sosyal güvenlik kapsamında Temmuz 2009 tarihi itibariyle 2.115.527
bağımsız çalışan (4/b/1479) sigortalı mevcut olup, bu sigortalıların yaklaşık
1.500.000’u esnaf ve sanatkarlardır. Esnaf ve sanatkarlarımız ortalama ayda 300-400.-TL arasında prim
ödemektedirler. Ödenen prim yılda ortalama 4.800 TL’yi bulmaktadır. Sermayesi
10-15 bin lira arasında değişen esnaf ve sanatkarlarımız için bu yüksek bir
maliyettir. Yine Temmuz/2009 tarihi itibariyle Kuruma, kısmen prim ödeyen sigortalı
sayısı 985.288, hiç prim ödeyemeyenlerin sayısı ise 328.835’dir. Bu sonuçlar
esnaf ve sanatkarlarımızın primlerini ödemekte zorlandığını açıkça
göstermektedir. Esnaf ve sanatkarlarımız kendi primlerinin yanı sıra yanlarında
çalışanlarında primi ödemek zorunda olduklarından çift taraflı prim yükü
altında ezilmektedirler. Bu nedenle, en az asgari ücretin brüt tutarının %32,5’u olarak ödemek
zorunda olan sosyal güvenlik prim oranları düşürülmelidir. Prim Borcu Bulunan Sigortalılar da Sağlık Hizmetinden Yararlanabilmelidirler. Esnaf ve sanatkarlara, işçi ve memurlardan farklı olarak, 60 günden
fazla prim borçları olduğu dönemlerde kendilerine ve bakmakla yükümlü oldukları
eş, çocuk ve ana babalarına sağlık hizmeti verilmemektedir. Kuruma 60 günden fazla prim borcu bulunanlar sağlık hizmetinden
yararlanamamakta, bunun sonucunda ise, sigortalıların kendi yaşamı ile birlikte
bakmakla yükümlü olduğu aile bireylerinin de yaşamı risk altına girmektedir.
Prim borcunun tahsil edilmesi, sosyal güvenlik kurumlarının görevi olduğuna
göre, sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı, sigortalının prim borcu ile
ilişkilendirilmemelidir. Anayasada düzenlenen haklardan olan “Yaşam Hakkı” bütün temel haklardan
daha üstün olduğundan 60 günden fazla prim borcu bulunan sigortalılar da
mutlaka sağlık hizmetinden faydalandırılmalıdır. Bağ-Kur Aylıkları Arasındaki Farklılıklar Giderilmelidir. Aynı hizmet süresi ve aynı basamaktan emekli olmalarına rağmen; prim
ödeme dönemi ve aylık bağlanması için talepte bulunulan dönemdeki mevzuattaki
aylık bağlama oranlarındaki farklılıklar nedeniyle Bağ-Kur emeklilerinin
maaşlarında önemli farklılıklar oluşmaktadır. Bu durum emeklilerimizin Kuruma
karşı güvensizliğine ve huzursuzluğuna yol açmaktadır. Bu nedenle yapılacak bir düzenleme ile aynı hizmet süresi ve aynı
basamaktan emekli olan sigortalıların yaşlılık aylıkları eşitlenmelidir.
Esnaf ve sanatkar olan Bağ-Kur Sigortalılarının İşlemlerinde “Esnaf
ve Sanatkâr Sicil Belgesi” istenmelidir. 5510 sayılı Kanunun “Sigortalılığın Başlangıcı” başlıklı 7inci maddesine
göre; yalnızca vergiden muaf esnaf ve sanatkarların sigortalılıkları esnaf ve
sanatkar siciline kayıt oldukları tarihten itibaren başlatılmaktadır. Kanunun 9 uncu maddesine göre ise yalnızca gelir vergisinden muaf
olanlar için esnaf ve sanatkar sicil kaydının silindiği tarihe göre
sigortalılık sona erdirilmektedir. Esnaf ve sanatkarlarımızın kayıtları e-esnaf ve sanatkar veri tabanında
sağlıklı bir şekilde yapılmaktadır. Bu amaçla, kayıtlarımızın Bağ-Kur kayıtları
ile paralellik sağlaması ve kayıtdışılığın önlenmesi açısından Kurum ile
Konfederasyonumuz arasında çalışmalar yapılmalı ve bu çalışmalar sonucunda
özetle; yalnızca vergiden muaf esnaf ve sanatkar için değil tüm esnaf ve
sanatkarlar için, Bağ-Kur tarafından sigortalılığın başlangıcı, sona ermesine
ilişkin işlemlerde, esnaf ve sanatkar sicil belgesi istenmelidir.
MESLEKİ EĞİTİM VE İSTİHDAM Milli eğitim sistemimizdeki temel sorunların başında eğitim ile
istihdam arasındaki kopukluk gelmektedir. Bugün eğitim sistemimiz; bir yandan
genel lise mezunu, herhangi bir mesleki bilgi ve beceriye sahip olmayan ve
üniversite kapısından geri dönen milyonlarca gencimizi, bir yandan üniversite
mezunu olup, halen istediği gibi bir iş sahibi olamayan azımsanamayacak sayıda
gencimizi, diğer yandan ise mesleki eğitimden geçmiş ancak kendi mesleğinde
istihdam edilemeyen çok sayıda gencimizi üreten çarpık bir sistem görünümü
taşımaktadır. Bunların yanında iş piyasasında özellikle ara kalifiye insan gücü
bulma konusunda sıkıntı yaşandığı da dikkate alınırsa, eğitim sistemimizin
verimsizliği ve kaynak israfı ortaya çıkmaktadır. Eğitim sistemimizin iş piyasasının talep ettiği insan gücünü karşılar
hale gelebilmesi için mutlaka eğitim ile istihdam arasındaki köprülerin
kurulması ve işler hale getirilmesi bir zorunluluktur. Halihazırda var olan
eğitim kurumları ile iş piyasasının aktörleri olan meslek kuruluşlarını, işçi
ve işveren örgütlerini bir araya getiren mekanizmaların daha demokratik,
katılımcı, etkin ve verimli çalıştırılmalarının sağlanması gerekmektedir. Ülkemizde genel ve mesleki eğitim sistemi arasındaki orantısızlık
mesleki eğitim sistemi içinde örgün mesleki eğitim ile çıraklık eğitimi
arasında da görülmektedir. Bilindiği gibi, çıraklık eğitimi daha çok
esnaf-sanatkarlar ve KOBİ’ler tarafından tercih edilen bir sistem olup, pratik
eğitim tarafı ağır basmaktadır. İş piyasasındaki bir çok ara insan gücü bu
sistem içinden yetişmekte ve iş piyasası bu sistemden yetişenlerden memnun
kalmakta ve tercih etmektedir. İş piyasasında bazı meslekler daha fazla teorik bilgi
tabanı gerektirirken bazı meslekler daha fazla beceri gerektirmektedir. Teorik
yönü ağır basan mesleklerin örgün eğitim yoluyla öğretilmesi doğru bir yaklaşım
olmakla birlikte, beceri yönü ağır basan mesleklerin çıraklık eğitimine
yönlendirilmesi ve çıraklık eğitiminin kalitesinin arttırılması önem
taşımaktadır. Son yıllarda çıraklık eğitimi ciddi şekilde ihmal edilmiş, zaten sosyal
prestiji çok az olan bu sistem, geliştirilmek yerine yok sayılmıştır. Buna
karşılık, toplumda yaşanan yoğun işsizlik ve çıraklık eğitimine girişte aranan
üst yaş sınırının kalkması nedeniyle, düz lise ve üniversite mezunu işsiz
gençlerin çıraklık eğitimi yoluyla kendilerini yeni meslek alanlarına
yönlendirmesi mümkün olmaya başlamıştır. Bu kesim için ciddi bir alternatif olan
çıraklık eğitiminin eğiticisiyle, eğitim ortamıyla ve eğitim programlarıyla
yenilenmesi ve geliştirilmesi, bir yandan mesleki eğitim sistemimizi
geliştirirken, diğer yandan da işsizlik gibi toplumsal bir tehlikenin
giderilmesine katkı sağlayacaktır. Ülkemizde mesleki eğitim sistemimizin temellerini oluşturan, hukuki alt
yapıyı kuran 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununun tarafları; devlet, işçi ve
işveren kuruluşlarıdır. Mesleki eğitim bu üçlü yapının yakın işbirliği ve
koordinesi ile gerçekleşebilecek bir eğitim modelidir. Mesleki eğitim aynı
zamanda tüm eğitim türleri içinde en fazla maddi yatırım ve mali kaynak
gerektiren eğitim türüdür. Bu nedenle hiçbir ülkede mesleki eğitim sadece
Devlet tarafından yürütülmemektedir. Mutlaka iş piyasasının diğer taraflarının
bu eğitime katılması ve katkı vermesi gerekmektedir. Mesleki eğitimin temel tarafı olan meslek kuruluşlarından TESK, bu
konuya en fazla emek veren ve bütçe ayıran kuruluşların başında gelmektedir.
3308 sayılı Kanun, mülga 507 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Kanunu ve halihazırda
yürürlükte bulunan 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu
çerçevesinde hem resmi çıraklık eğitiminin kalitesini arttırıcı çalışmalar
yürütmekte, hem de 3308 sayılı Kanunun çıraklık eğitimi uygulama kapsamında bulunmayan
meslek dallarında eğitim, sınav ve belgelendirme yapmaktadır. TESK ve bir çok
alt teşkilat birimi kurdukları ve işlettikleri mesleki eğitim ve teknoloji
merkezleri vasıtasıyla nitelikli insan gücü yetiştirme konusunda hizmetler
sunmaktadır. Mesleki eğitimin özendirilmesi, işletmelerin ve meslek kuruluşlarının
bu alanda daha aktif olabilmeleri için, mesleki eğitim yapan işletmeler ve
meslek kuruluşlarının beşeri, teknik ve mali açılardan teşvik edilmeleri
şarttır. 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunun 30. maddesi gereğince Kanunun
çıraklık eğitimi uygulama kapsamında olan meslek dallarında işyeri açabilmek
için ustalık belgesi sahibi olmak ya da bu belgeye sahip birini yanında
çalıştırmak zorunludur. Aynı maddede yeni işyeri açma ruhsatı alırken işyeri
açmaya izin veren makamların ve üye kaydı esnasında ise meslek odalarının
ustalık belgesi aramalarının zorunlu olduğu belirtilmektedir. Bu hükme paralel
olarak 5362 sayılı Kanunun oda kaydı ile ilgili maddesine de ustalık belgesi
aranması şartı konulmuş olup uygulamalar bu yönde sürdürülmektedir. Ancak, 1 Haziran 2004 tarih ve 25479 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan
5174 sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanununun
102. maddesinde yer alan “ Ticaret siciline kayıtlı olanlardan 3308 sayılı
Mesleki Eğitim Kanununda öngörülen ustalık belgesi istenmez.” hükmü ile, hem
ülkemizin mesleki eğitim sistemi ve iş yaşamını olumsuz etkileyen, hem de
Avrupa Birliğine girme sürecinde bulunan ülkemizin AB uyum yasaları
çerçevesinde hazırlanan bazı mevzuat çalışmalarını yaralayan bir uygulamanın
önü açılmıştır. Bu haksız uygulama nedeniyle, esnaf-sanatkar statüsündeki
kişiler ustalık belgesi aranmadığı için TOBB’a bağlı odalara üye olarak
kaydolmakta, esnaf ve sanatkarlar odaları ise sürekli üye kaybetmektedir. Bu konu defalarca TESK tarafından Milli Eğitim Bakanlığı, Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı ve T. Odalar ve Borsalar Birliğine yazılı olarak bildirilmiş,
görüşmeler yapılmış, Merkez Mesleki Eğitim Kurulunun gündemine getirilmiş,
ancak gösterilen tüm çabalara rağmen bu sorun çözüme kavuşturulamamıştır. Bu
sorunun bir an önce çözüme kavuşturulabilmesi için konunun tarafı olan MEB,
STB, TOBB ve Konfederasyonumuz yetkililerinin bir araya gelmesi ve tüm
tarafların üzerinde mutabık kalacağı bir formülün bulunması gerekmektedir. İstihdamın arttırılması ve işsizlikle mücadele konusunda dünyada
uygulanan politikalar, ücret dışı işgücü maliyetlerinin azaltılması
şeklindedir. Ülkemiz OECD ülkeleri arasında istihdam yükü en ağır ülkedir.
Büyük, orta ya da küçük tüm işletmeler ağır istihdam yükü altında ezilmekte ve
kayıt dışılığa yönelmektedir. Özellikle küçük işletmeler ağır istihdam yükünü
taşıyamadıkları için az elemanla çalışmayı tercih etmekte ya da kayıt dışı
istihdama yönelmektedir.
Ülkemizde işletmelerin üzerindeki istihdam yükü gözden geçirilerek,
rekabet etme ve istihdam yaratma hedeflerini gerçekleştirmeye imkan tanıyacak
bir düzeye çekilmeli ve teşvik edici yönü ağır basan bir yaklaşımla ele
alınmalıdır. İşletmede çalışan sayısı arttıkça, vergi ve sigorta primi gibi
yüklerde azalışı sağlayacak önlemler alınmalıdır. Bunun yanında nitelikli
istihdamı sağlamak açısından, meslek lisesi veya çıraklık eğitim merkezlerine
devam eden gençleri istihdam eden esnaf-sanatkar ve küçük işletmelere vergi
indirimi, sigorta primi indirimi, kredi verilmesi gibi teşvik ve kolaylıklar
sağlanarak mesleki eğitim yapan işyerleri özendirilmelidir. • Halihazırda 3308 sayılı Kanun gereğince çıraklık eğitimine devam eden
çırakların iş kazaları ve meslek hastalıkları ile hastalık sigorta primleri
1475 sayılı İş Kanununun 33 üncü maddesi gereğince bunların yaşına uygun asgari
ücretin % 50'si üzerinden Milli Eğitim Bakanlığı bütçesine konulan ödenekten
karşılanmaktadır. Çıraklık eğitimini tamamlayıp kalfa olanlar ustalık eğitimine
devam etmekte olup, kalfaların bu eğitim süresince tüm sigorta primleri
işverenlerce ödenmektedir. İşverenler bu yükün altına girmemek için kalfaları
işyerlerinde çalıştırmamakta, bu da bu kişilerin işyeri değiştirmelerine ya da
eğitimlerini yarım bırakmalarına neden olmaktadır. Bu nedenle, ustalık eğitimi
sonuna kadar kalfaların sigorta primlerinin de çıraklarda olduğu gibi Devlet
tarafından karşılanması, bir yandan çıraklık eğitimi sistemini özendirirken
diğer yandan da kişilerin ustalık belgesine ulaşmalarına yardımcı olacaktır. • 3308 sayılı Kanunun müktesep hak sahiplerinin doğrudan ustalık
belgesi almasını sağlayan Geçici 1 inci maddesinin (b) bendinin 1 no.lu alt
bendi Anayasa Mahkemesinin 17/2/2004 tarihli ve E.:2002/128, K.:2004/23 sayılı
Kararı ile iptal edilmiştir. Ancak, aradan 5 yıl geçmesine rağmen bu konuda
yeni düzenleme yapılmamasından dolayı müktesep hak sahipleri bekletilmekte ve
bu durumdaki esnaf-sanatkarlarımız mağdur edilmektedir. 3308 sayılı Kanunun
Geçici 1 inci maddesinin (b) bendinin 1 numaralı alt bendi, işyeri sahibi olan
ya da olmayan farkı gözetilmeksizin tüm müktesep hak sahiplerini kapsayacak
şekilde yeniden düzenlenmelidir. • Devlet tarafından yapılacak özelleştirmelerde çalışanları koruyucu
önlemler alınmalıdır. Özelleştirme sonucu işlerini kaybeden kişilerin küçük
girişimci olarak iş piyasasına geri dönmeleri konusunda çalışmalar
yapılmalıdır. Bu kapsamda bu kişilere yönelik olarak girişimcilik eğitimi,
mesleki eğitim sunulmalı ve ucuz kredi mekanizmaları geliştirilmelidir.
FİNANSMAN Esnaf ve sanatkarların temel sorun alanlarından biri finansman
ihtiyaçlarının yeterli düzeyde karşılanamamasıdır. Esnaf ve sanatkarların
mevcut finansman durumlarının iyi irdelenmesi, finansman sorunlarının temeline
inilerek, doğru ve rasyonel çözümlere gidilmesi üzerinde önemle durulması
gereken bir konudur. Esnaf ve sanatkar kesimi sahip olduğu bir takım özellikler nedeniyle ve
elbette ekonomik gelişmelere bağlı olarak kredi temininde ve kullanımında
sorunlar yaşamaktadır. Küresel mali krizin giderek ağırlaştırdığı günümüzde
yaşanan finansal sorunların başlıcaları aşağıda sıralanmaktadır. 1- Mali Sicil Sorunu: Esnaf ve sanatkarlar, son birkaç yıldır
piyasalarda var olan talep daralmasından ciddi olarak olumsuz etkilenmiştir.
Talep daralmasının yarattığı olumsuzlukları aşabilmek için krediye ihtiyaç
duyan esnaf ve sanatkarların karşısına önemli bir sorun çıkmaktadır: 2001 yılından bu yana kredi borcu ya da çek ve senetleri nedeniyle
bankalar ile ihtilafa düşen çok sayıda esnaf ve sanatkâr kredi kullanmakta
sorun yaşamaktadır. 2003 yılında bankacılıkta kara liste olarak adlandırılan
olumsuz mali sicilin silinmesine ilişkin yasal düzenleme bankalar tarafından
uygulanmamıştır. 2009 yılı Ocak ayında 5834 sayılı Karşılıksız Çek ve Protestolu
Senetler ile Kredi ve Kredi Kartları Borçlarına İlişkin Kayıtların Dikkate
Alınmaması Hakkında Kanun çıkarılmıştır. Ancak bu Kanunun da bankalarca dikkate
alınmadığına dair Konfederasyonumuza çok sayıda şikayet ulaşmaktadır. Bankacılıkta kara liste olarak adlandırılan, geçmişe dönük olumsuz
bilgileri kullanma uygulamasına son verilmesi ve yasal düzenlemenin hayata
geçirilmesi hususunda bankalar nezdinde Hükümet tarafından baskıda bulunulmalıdır. 2- Teminat Sorunu: Esnaf ve sanatkarlarımızın en önemli problemlerinden
biri, krediye ulaşamamaktır. Kredi temini önündeki en önemli engellerden biri
ise bankaların istediği yeterlilikte teminat gösterememektir. Bankaların kredi
verirken istediği teminat, özellikle mikro ölçekli esnaf ve sanatkar
işletmeleri açısından çoğu kez yerine getirilemeyecek kadar ağır olmaktadır. Bu sorunun çözülebilmesi için önemli bir araç olan Kredi Garanti
Fonundan esnaf ve sanatkarlar çok düşük seviyede yararlanabilmektedir. Oysa
KGF’nin kuruluş amacı küçük ve orta ölçekli işletmelerin finans temininde
karşılaştıkları en önemli sorunlarından biri olan teminat sorununu çözerek bu
işletmelerin ekonomiye sağladıkları katkının arttırılmasıdır. 1991 yılında kurucu ortakları arasında Konfederasyonumuzun da yer
aldığı 4 kuruluş tarafından kurulan Kredi Garanti Fonu, bugün esnaf ve
sanatkarı dışlayan bir kurum haline gelmiştir. Kredi Garanti Fonundan esnaf ve
sanatkarların da azamı ölçüde yararlanabilmesi sağlanmalıdır. 3- Vergi ve Sosyal Güvenlik Prim Borçları: Devletin vergiye ihtiyacı
vardır. Vergi barışı yürürlüğe konulmuş olmasına rağmen küresel mali kriz
dikkate alınarak tekrar ele alınmasında yarar bulunmaktadır. Esnaf ve
sanatkarların vergi borç faizlerinin silinerek kalan kısmının uzun vade ile
yapılandırması halinde bundan hem esnaf ve sanatkar hem de vergi gelirleri
artacağı için Devlet yarar sağlayacaktır. 2009 yılında enflasyon yüzde 7,5 olarak beklenmektedir. Ancak gecikme
zammı oranlarında yüzde 30’lara ulaşan rakamlar söz konusudur. Esnaf,
vergilerin gecikme zammı oranlarının düşürülmesini ve vergi stopajları
ödenmesinde kolaylık sağlanmasını beklemektedir. Sosyal güvenlik prim borçları için de yeni bir yapılandırmaya ihtiyaç
duyulmaktadır. 4- Diğer Mali Sorunlar ve Öneriler Bugün, esnaf ve sanatkarlara sağlanan finansman destekleri içindeki en
önemli payı Türkiye Halk Bankası tarafından kullandırılan kooperatif kredileri
oluşturmaktadır. Ülkemizde esnaf ve sanatkarlara en büyük kredi desteği
sağlayan Türkiye Halk Bankasının geliştirilmesi, güçlendirilmesi gerekirken,
Bankanın bu konumdan çıkarılarak özelleştirilmesi gündemdedir. Cumhuriyetimizin
kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatlarıyla kurulmuş kamu bankası olan
Türkiye Halk Bankasının özelleştirilmesi ile esnaf ve sanatkarlarımız önemli
bir kamu desteğinden mahrum kalacaktır. Bu nedenle, esnaf ve sanatkarlara
finansman açısından devlet desteği sürdürülmeli, KOBİ’lere sunulan
kredilendirme hizmetleri konusunda Halkbank’ın oynadığı rol artık tüm
bankacılık sistemini içine alacak şekilde genişletilmeli ve Avrupa Birliği ülke
uygulamaları dikkate alınarak, yeni kredi ve teşvik sistemlerinin yürürlüğe
konulması sağlanmalıdır. Mevcut durumda, esnaf ve sanatkarlara kullandırılacak Türkiye Halk
Bankası kredileri için 2009 yılı bütçesinden 275.000.000 TL ayrılmıştır. Ziraat
Bankasınca kullandırılacak tarımsal krediler için bu sene bütçeden ayrılan
ödenek 575.000.000 TL’dir. Ülkemizde uygulanan teşvik sisteminde, kesimimize
uygulanan en önemli desteğin esnaf kredisi desteği olduğu, bunun dışındaki
desteklerden yok denecek ölçüde az faydalanabildiği dikkate alındığında, tarıma
ve çiftçiye verilen destek örneğinde olduğu gibi esnaf ve sanatkarlara verilen
destek miktarı da arttırılmalıdır. Giderek daha rekabetçi bir ekonomik ortamda faaliyetlerini sürdürmek
zorunda kalan esnaf–sanatkarlar, iş hacimlerini genişleterek büyümek
istediklerinde; acil kaynak gereksinimi duymaktadır. Bu talebin karşılanması amacıyla; esnaf- sanatkar ve küçük işletmelerin
geliştirilmesi, yeni istihdam olanaklarının sağlanması, teknolojik yenilenmeye
gidilmesi ve ürün kalitesinin geliştirilmesi için kooperatifler aracılığıyla
kullandırılan krediler; şahıs limitlerinin yükseltilmesi, vade uzatımı ve faiz
indirimi gibi desteklerle daha cazip hale getirilmelidir. Sektörler ve meslekler itibariyle yapılacak tespit ve değerlendirmelere
göre; esnaf ve sanatkarlara esnaf ve kefalet kooperatifleri aracılığı ile,
Türkiye Halk Bankası tarafından kullandırılan krediler mesleklere göre
çeşitlendirilmeli, özellikle kredilerin vadeleri uzatılmalı ve bütçeden ayrılan
destek miktarı arttırılmalıdır. Esnaf ve sanatkarımızın yenileşmesi ve küresel ekonomiyle uyumlu hale
gelerek rekabet edebilmesi için Hükümetimizce esnaf ve sanatkara verilen
krediler çeşitlendirilmeli ve acil ihtiyaçlara yönelik yeni kredi paketleri
hazırlanmalıdır. Bu kapsamda; 14 - İşyerini yeniden dizayn eden ve işyerine yeni ekipman alan esnaf ve
sanatkarımıza yapmış olduğu harcama için fatura karşılığı faizsiz olarak
100.000 Y,TL’ye kadar 5 yıl vadeli, 2 yıl ödemesiz, 3 yıl aylık eşit
taksitlerle ödenecek şekilde “Yenileme Kredisi”, - İşini geliştirmek ve büyütmek, iş değişikliği yapmak isteyen esnaf ve
sanatkarlarımıza 50.000 TL’ye kadar 3 yıl vadeli 1 yıl ödemesiz 2 yıl aylık
eşit taksitlerle ödemeli “İşini Geliştirme Kredisi”, - Tüm esnaf ve sanatkarımıza 50.000 TL’ye kadar devlet tarafından
faizin yarısı sübvanse edilerek Esnaf Kefalet Kredi Kooperatifleri aracılığıyla
veya diğer bankalar nezdinde 1 yıl ödemesiz geriye kalan 2 yıl aylık taksitler
halinde ödemeli 3 yıl vadeli “İşletme Kredisi” ve benzeri yeni kredi paketleri oluşturulmalıdır. Küçük işletmelerin kredi alabilmelerinde önemli bir engel teşkil eden
teminat sıkıntısının aşılmasında önemli bir mekanizma olan Esnaf Kredi ve
Kefalet Kooperatifleri ve Kredi Garanti Fonu uygulamalarının daha da etkin
kılınması sağlanmalıdır. Ülkemizde kurulduğu 1951 yılından beri esnaf ve
sanatkarların kredilendirilmesinde önemli fonksiyonlar üstlenen esnaf kefalet
kooperatiflerinin değişen koşullara uygun şekilde yeniden yapılandırılması
esnaf ve sanatkarların finansman sorununun çözümüne katkı sağlayacaktır. Bu yıl itibariyle uygulama süresi dolan 5084 sayılı yasanın yerine
yürürlüğe konulan 15199 sayılı Kararda, teşvik uygulamalarında öncekilerden
farklı olarak bölgesel teşvik sistemine yer verilmiş olup her bölgenin ekonomik
potansiyeli göz önünde bulundurulmak suretiyle Türkiye’nin tamamı için farklı
teşvik unsurları getirilmiştir. Beklenen verimin sağlanması halinde büyük yatırımcılar için oldukça
önemli avantajlar sağlayan yeni teşvik mevzuatına, öncekilerde olduğu gibi yine
esnaf ve sanatkarlar dahil edilmemiştir. Küçük ve dağınık yapısına karşın
istihdamda oldukça önemli bir paya sahip olan esnaf ve sanatkarlar
girişimciliğin ilk adımını oluşturmaları nedeniyle ekonomimizde oldukça önemli
bir yere sahip bulunmaktadırlar. Gerek küresel krizden, gerekse teknolojideki
gelişmelerden son derece olumsuz etkilenmeleri nedeniyle esnaf ve
sanatkarlarımız için mevcut teşvik mevzuatından bağımsız, münferit bir teşvik
sistemi getirilmelidir. Esnaf ve sanatkarlara özel bir teşvik sistemi, her şeyden önce
girişimci ve vergi mükellefi sayısını artıracak, işsizliğin azalmasına katkı
sağlayacak ve gelir dağılımının dengelenmesinde oldukça önemli bir yere sahip
olacaktır. Sonuçta orta ve uzun vadede ekonomimiz daha stabil ve krizlere karşı
daha sağlam bir yapıya kavuşacak, sürdürülebilir bir ekonomik büyüme böylelikle
sağlanmış olacaktır.
KOSGEB DESTEKLERİ Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı (KOSGEB); 1990 yılında kurulmuştur. Kuruluş gerekçesi, küçük ve orta
ölçekli sanayi işletmelerinin çeşitli araçlarla desteklenerek; bu işletmelerin
büyümesi ve gelişmesi için uygun ortamlar yaratılması ve ekonomiye daha fazla
katma değer yaratmalarına imkan verilmesi olarak ortaya konulmuştur. KOSGEB imalat sanayinde yer alan işletmeler için üstlendiği misyonu
uzun yıllar boyunca yerine getirmiş, ancak işletmelerin yaklaşık %97’sini
oluşturan esnaf ve sanatkarlar KOSGEB desteklerinden yeterince yararlanamamışlardır. İlk kez Ağustos 2008’de imalatçı esnaf ve sanatkarların başvurabileceği
ve yararlanabileceği Cansuyu Kredi Faiz Desteği Programı uygulamaya konulmuş,
yaklaşık 6.000 imalatçı esnaf bu programdan yararlanmıştır. Konfederasyonumuz KOSGEB’in, imalat sektörü dışında kalan alanlarda
faaliyet gösteren kesimlere de hizmet vermesi gerektiğini uzun yıllardır bir
ihtiyaç olarak dile getirmekte ve KOSGEB Kanununun değiştirilmesi yönünde
girişimlerde bulunmaktadır. Bu girişimlerimizin de etkisiyle KOSGEB Kanunu 5
Mayıs 2009 tarihli ve 27219 sayılı Resmî Gazetede yayınlanan 5891 sayılı
Kanunla değiştirilmiş ve esnaf ve sanatkarlarımızın uzun yıllardır özlemini
çektiği şekilde, hizmet sektörü de KOSGEB’in desteklerinden yararlanma imkanına
kavuşmuştur. Söz konusu desteğin hayata geçebilmesi için Bakanlar Kurulunca destek
sağlanacak sektörlerin ve bölgelerin belirlenmesi gerekmektedir. Ancak Kanun
değişikliğinin yayınlanmasının üzerinden 2 ay geçmesine rağmen halen Bakanlar
Kurulu Kararı yayınlanmamıştır. Hizmet sektöründe bulunan esnaf ve sanatkarlarımızın, KOSGEB’den önemli
beklentileri bulunmakta ve teşkilatımız ve esnaf ve sanatkarlarımız tarafından
Konfederasyonumuza yoğun şekilde baskı yapılmaktadır. Çıkarılacak olan Bakanlar Kurulu Kararından sonra hizmet sektöründe
faaliyet gösteren esnaf ve sanatkarlarımız için; • İlk altı ayı geri ödemesiz • Vadeleri en az 2 yıl olan, • Destek başvuru prosedürü mümkün olduğunca basitleştirilmiş, • Aracı bankaların işlem ücretlerinin düşük tutulduğu, yeni destek programlarının uygulamaya konulması beklenmektedir. Destek programları uygulamaya konulurken, esnaf ve sanatkarlar ile
tacir ve sanayiciler için başvuruların ayrı tutulduğu programlar hazırlanması
önem taşımaktadır. KOSGEB destekleri genellikle başvuru sırasına göre karara
bağlanmakta ve orta ölçekli işletmeler sahip oldukları insan kaynağı ve
kurumsallaşmış olmaları nedeniyle bu prosedürü kolaylıkla tamamlamaktadır.
Esnaf ve sanatkarlar ise genellikle bu programlardan yararlanamamaktadır. Bu
sakıncanın giderilebilmesi için, sadece 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek
Kuruluşları Kanunu kapsamında açılmış olan ve Esnaf ve Sanatkar Siciline
kayıtlı işletmelerin başvurabileceği destek programları hazırlanmalıdır. VERGİ 16 Esnaf ve sanatkarlarımızın vergi uygulamalarından kaynaklanan
sorunlarının başında yüksek vergi oranları gelmektedir. Son yıllarda,
vergilendirme politikasında dolaylı vergilere ağırlık verildiği, doğrudan
vergilerin daha az önemsendiği görülmektedir. Dolaylı vergilerin adil olmayan, az kazananın da çok kazananın da aynı
oranda ödediği bir vergi türü olduğu bilinmektedir. AB ve OECD ülkelerinde
ortalama %30 civarında olan dolaylı vergilerin toplam vergi gelirlerindeki
payı, Türkiye’de son yıllarda %70’lere yükselmiştir. Yüksek oranlı vergilerin, kayıt dışılığı özendirdiği, vergi öncesi net
karın azaltılmasına neden olduğu ve yüksek fiyatlar nedeniyle mal ve hizmetlere
olan talebin azalmasına yol açtığı ve böylece sadece dolaylı vergilerin değil,
gelir üzerinden alınan vergilerin de azalmasına neden olduğu herkes tarafından
bilinmektedir. Esnaf ve sanatkarlarımızın, ödemekte olduğu çok sayıda vergi ve
harçlara sosyal güvenlik primi yükü de ilave edildiğinde, altından kalkamayacak
bir dolaylı vergi ve prim yüküne rağmen esnaf ve sanatkarlarımız ayakta kalma
mücadelesi vermektedirler. Dolaylı vergilerin ve sosyal güvenlik primlerinin azaltılması halinde,
hem esnaf ve sanatkarlarımızın mali yükü hafifleyecek, hem de vatandaşlarımızın
alım gücünün yükselmesiyle beraber ekonomide bir canlanma ortaya çıkacaktır.
Sonuçta, dolaylı vergilerin toplam vergiler içindeki payının azalmasına rağmen,
gelir üzerinden alınan vergilerin artmasıyla toplam vergi gelirlerinde de bir
artış görülecektir. 4369 sayılı Kanunla getirilen ve 1999 yılından bu yana uygulanan basit
usulde vergilendirme sisteminin devamı, esnaf ve sanatkarlarımız için son
derece önemlidir. Yaklaşık 737 bin esnaf ve sanatkarımız, gelir vergisini bu sistemle
ödemektedir. Basit usul uygulaması, esnaf ve sanatkarlarımızın gerçek
kazançlarının beyan edildiği, ancak verginin hesaplanmasından beyanına kadar
olan sürecin gerçek usule kıyasla daha basit yöntemlerle gerçekleştirildiği bir
sistemdir. Bu sistemin gerçek usulden tek farkı, kazancı ancak geçimini
sağlamaya yetecek kadar düşük olan esnaf ve sanatkarlarımıza defter tutma
yükümlülüğünün getirilmemiş olmasıdır. Beyannameler, son derece cüzi bir ücret
karşılığında esnaf ve sanatkarlar odalarında istihdam edilen serbest muhasebeci
ve mali müşavirlerce hazırlanmaktadır. Basit usul uygulaması, vergilendirme ile ilgili ödevlerini yerine
getirmeleri açısından esnaf ve sanatkarlarımızın maliyetlerini azaltan oldukça
önemli bir uygulamadır ve aynen devam ettirilmesi gerekmektedir. Bilindiği gibi, 1 Ocak 2008 tarihinden itibaren uygulanmak üzere,
ücretli çalışanlar için asgari geçim indirimi sistemi gelir vergisi kanunumuza
getirilmiştir. Asgari geçim indirimi, çağdaş bir vergilendirme sisteminin vazgeçilmez
bir parçasıdır ve tüm gelişmiş ülkelerce uzun yıllardır uygulanmaktadır. Bu
sistemin 17 Türkiye’de de uygulanacak olması şüphesiz memnun edici bir gelişmedir.
Ancak, asgari geçim indirimi, dünyanın her yerinde, tüm gelir vergisi
mükellefleri için uygulanırken ülkemizde sadece ücretli çalışanlar için
uygulanacak olması oldukça üzüntü vericidir. Oysa esnaf ve sanatkarlarımız
çoğunlukla emeğiyle geçinen, Kanundaki ifadesiyle faaliyeti sermayesinden
ziyade emeğine dayanan bir meslek grubudur. Dolayısıyla, asgari geçim indirimi uygulamasının, başta esnaf ve
sanatkarlarımız olmak üzere tüm gelir vergisi mükelleflerini kapsaması, çağdaş
bir vergilendirme sisteminin gereğidir. Esnaf ve sanatkar kesimi için, sosyal güvenlik borçlarında olduğu gibi,
vergi ile ilgili birikmiş borçların da yeniden yapılandırılması için yasal
düzenleme yapılmalıdır. Girişimciliği teşvik etmek, işsizliği azaltmak ve üretimi arttırmak
amacıyla; ilk defa faaliyete başlayan esnaf ve sanatkaların 3 kişi veya üzeri
istihdam sağlaması şartıyla, 5 yıl süre ile gelir vergisinden muaf tutulması
için yasal düzenleme getirilmelidir. Denizlerimizde yolcu ve yük taşımacılığı faaliyetiyle uğraşan esnaf ve
sanatkarlarımız bulunmaktadır. İlgili mevzuata göre, denizlerde yük ve yolcu
taşımacılığı faaliyetinde bulunanlardan, deniz ticaret odasına kayıt olanlar
ÖTV’siz akaryakıt alabilirlerken, esnaf ve sanatkarlar odasına kaydolanlar bu
imkandan yararlanamamaktadırlar. Bu uygulama, maalesef taciri esnafa karşı
koruyan bir uygulamadır. Ucuz akaryakıt alabilmek için deniz ticaret odalarına kayıt yaptırmak
zorunda kalan esnaf ve sanatkarlarımız, işlerinin gelişimi için ihtiyaçları
olan krediyi, esnaf ve sanatkarlar kredi kefalet kooperatifleri aracılığıyla
alamamaktadırlar. Bu durum, onları kredi kullanımıyla, ÖTV’siz akaryakıt alımı
arasında bir tercih yapmaya zorlamaktadır. Oysa kanunlarımız, öncelikle zenginden
ziyade fakiri desteklemeli ve teşvik etmelidir. Bu nedenle, ilgili mevzuat,
esnaf ve sanatkarlar odalarına kayıtlı olanları da kapsayacak şekilde
değiştirilmelidir. Dünyada en yüksek akaryakıt fiyatı Türkiye’dedir. Bunun en büyük nedeni
de dünyada akaryakıttan en yüksek verginin Türkiye’de alınıyor olmasıdır. Bu
nedenle, hava ve deniz taşımacılığı faaliyetinde bulunanlara ÖTV’siz akaryakıt
temin edilmesi imkanı sağlanmıştır. Oysa ulaşım alanında bir başka rekabet de
kara taşımacılığında yaşanmaktadır. Özellikle şehir içi ulaşımın vazgeçilmez
bir parçası olan taksici esnafımızın en büyük maliyeti şüphesiz akaryakıttır.
Birkaç büyük şehrimizin dışında kalan yerlerde taksicilik faaliyeti, maliyeti
yüksek, ancak talebi de düşük bir meslek kolu haline gelmiştir. Bu nedenle
taksici esnafımıza da tıpkı deniz ve hava ulaşımında olduğu gibi ÖTV’siz
akaryakıt temin etme imkanı tanınmalıdır. Taksici esnafımızın bir başka sorunu da can güvenliğidir. Son yıllarda
taksici esnafımıza yönelik saldırı, gasp ve cinayetlerde çok ciddi bir artış
görülmektedir. Özellikle gece nöbetlerinde taksici esnafımız büyük bir tehlike
altında hizmetlerine devam etmektedirler. Bu sorunun çözümü İngiltere’de olduğu
gibi kurşun geçirmez camlı, koruma kabinli taksilerin hizmete girmesiyle mümkün
olabilecektir. Ancak ne var ki söz konusu taksilerin üretim maliyetleri son
derece yüksektir. Bu maliyetlere yüksek oranda ÖTV ve KDV eklendiğinde
esnafımızın bu taksileri satın alma olanağı kalmamaktadır. Nitekim, prototipini
üreten 18 otomotiv üreticileri, yapmış oldukları araştırmalar neticesinde,
talebin yetersiz kalacağını görmüşler ve seri üretime geçmemişlerdir. Bu nedenle, gerek taksici esnafımızın can güvenliğini sağlamak, gerekse
vatandaşlarımızın ve yabancı turistlerin daha rahat ve konforlu ulaşımlarını
temin etmek amacıyla taksici esnafımıza bir kereye mahsus olmak üzere KDV ve
ÖTV muafiyeti getirilmelidir.
MEVZUAT 5362 Sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanununun uygulanmasında
pek çok sorunla karşılaşılmaktadır. Çalışkanlıkları ve dürüstlükleriyle her
zaman toplumumuzun temel taşları olarak kabul edilen, esnaf ve
sanatkarlarımızın Anayasa ile sağlanan teminatlarını pekiştirmek ve günümüz
dünyasının değişen şartları ve baş döndürücü gelişmeleri paralelinde
örgütlenmelerini, gelişmelerini ve temsil edilmelerini temin etmek maksadıyla
ve Kanunun eksik, aksayan yönlerinin yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. 5362 sayılı Kanun kapsamında teşkilat yapısını güçlendirecek ve uygulamadan
kaynaklanan sorunları çözecek gerekli yasal değişiklikler yapılmalıdır. Esnaf ve Sanatkar Tanımı 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanununda esnaf ve
sanatkar tanımı yapılmaktadır. Ancak bu tanım günümüz ekonomik gelişmeleri ile
uyumlu değildir, esnafı dar bir alana hapsetmektedir. Günümüzün serbest ticaret
ortamında esnafın gelişmesine engel olmaktadır, dolayısıyla ihtiyacı
karşılamamaktadır. Esnaf ve sanatkar ile tacir ve sanayici ayrımı ciro esasına
dayandırılmakta, sınırları tam çizilmemiş ve net olmayan bu uygulama nedeniyle
benzer örgüt yapısına sahip meslek kuruluşları olan TESK ve TOBB arasında üye
kaydı açısından sorunlar yaşanmaktadır. Bunun yanında özü itibarıyla esnaf ve
sanatkar olan kişiler, TOBB’a bağlı odalara kayıt olarak tacir ve sanayici
sıfatını almaktadır. Esnaf ve sanatkar ile tacir ve sanayici ayrımı daha kesin çizgilerle
yapılmalı, esnaf esnaf odasına, tüccar ticaret odasına kayıt olmalıdır. Bu
yapıldığında TESK ve TOBB gibi mesleki örgütlenmelerin çalışma alanları ve
konuları daha belirgin hale geleceğinden bu kurumların önemi ve yaptığı
çalışmaların verimi ve kalitesi de artmış olacaktır. Fiyat Tarifelerinin Tespiti 5362 sayılı Kanunun “Fiyat tarifelerinin tespit şekli” başlıklı 62’nci
maddesinin 1’inci fıkrasında esnaf ve sanatkarlarca üretilen mal ve hizmetlerin
fiyat tarifelerinin bağlı bulundukları odalarca hazırlanacağı hükme
bağlanmıştır. Buna göre; şoförler ve otomobilciler odalarına kayıtlı esnaf ve
sanatkarların ücret tarifelerinin de, kayıtlı bulundukları odalarca
hazırlanması gerektiği halde uygulamada 13/07/2005 tarihli ve 25874 sayılı
Resmi Gazetede yayımlanan 5393 sayılı Belediye Kanununun 15’inci maddesinin (p)
bendinde; “Kara, deniz, su ve demiryolu üzerinde işletilen her türlü servis ve
toplu taşıma araçları ile taksi sayılarını, bilet ücret ve tarifelerini, zaman
ve güzergahlarını belirlemek….” belediyenin görev ve yetkileri arasında
düzenlendiğinden, birçok yerde belediyeler tarafından sonraki tarihli kanun
olan Belediye Kanununun uygulanması gerektiği belirtilerek, esnaf ve
sanatkarlar odalarının ücret tarifesi verme yetkisi ellerinden alınmaya
çalışılmaktadır. Ancak 5393 sayılı Kanunun 84’üncü maddesinde; “Bu kanunla, belediyenin
sorumlu ve yetkili kılındığı görev ve hizmetlerle sınırlı olarak; 24.4.1930
tarihli ve 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu, 4.7.1934 tarihli ve 2559 sayılı
Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu, 10. 6. 1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi
Kanunu, 12.9.1960 tarihli ve 80 sayılı 1580 sayılı Belediye Kanununu 15.
maddesinin 58’inci Bendine Tevfikan Belediyelerce Kurulan Toptancı Hal’lerinin
Sureti İdaresi Hakkında Kanun, 2.7.1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanunu,
13.10.1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu, 3.5.1985 tarihli
ve 3194 sayılı İmar Kanunu, 14.6.1989 tarihli ve 3572 sayılı İşyeri Açma ve
Çalışma Ruhsatlarına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne
Dair Kanun, 27.5.2004 tarihli ve 5179 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve
Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında
Kanun, 10.7.2003 tarihli ve 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu, 1.5.2003
tarihli ve 4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun ile 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda, bu Kanun
hükümlerine aykırılık bulunması durumunda bu kanun hükümleri uygulanır.”
şeklindeki düzenleme ile uygulanmayacak hükümler belirlenmiş olup, bu hükümler
içerisinde 5362 sayılı Yasa hükümleri sayılmamıştır. Kaldı ki; aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde özel kanun hükümlerinin
öncelikle uygulanacağı genel bir hukuk prensibi olup, 5393 sayılı Belediye
Kanununa göre özel kanun niteliğinde olan 5362 sayılı Kanunun yukarıda yer
verilen 62’nci maddesi gereğince, esnaf ve sanatkarlar odalarına kayıtlı
üyelerin ücret tarifelerinin kayıtlı bulundukları odalarca verilmesi
gerekmektedir. 507 sayılı Kanunun 9’uncu ek maddesinde uygulamada yetki sorunlarının
yaşanmamasını teminen yoruma yer bırakılmaksızın “1580 sayılı Belediyeler
Kanununun 15’inci maddesinin 3’üncü bendinde yer alan ücret tarifelerinin
tanzim ve tasdikine ilişkin hüküm ile 43’üncü bendinde yer alan ilgili hüküm,
yine 1580 sayılı Belediyeler Kanununun 83’üncü maddesinin 7’nci bendi hükmü,
3030 sayılı Kanunun toplu taşıma araçlarının bilet tarifelerinin yapılmasıyla
ilgili 7’nci maddesinin 6’ncı fıkrası hükmü, 15 Mart 1321 tarih ve 1414 sayılı
Resmi Gazete'de yayımlanan İl Özel İdaresi Kanununun 144’üncü maddesinin
14’üncü bendi hükümleri, 507 sayılı Kanuna tabi Esnaf ve Sanatkarlar için
uygulanmaz.” şeklindeki düzenlemeye yer verilmişti. 5362 sayılı Kanunda böyle
bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak, esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşları
üzerinde vesayet yetkisine sahip Sanayi ve Ticaret Bakanlığının esnaf ve
sanatkarlar tarafından üretilen mal ve hizmetlerin fiyat tarifelerinin 5362
sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu’nun 62’nci maddesi hükmü
gereğince tespit edilmesi gerektiği yönündeki olumlu görüşüne rağmen sorunlar
devam etmektedir. Sorunun çözümü için 5362 sayılı Kanunda düzenleme yapılmalıdır. Sicile Kayıt ve Tescil Harçları 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu’nun “Kayıt
ve Tescil Harcı” başlıklı 69’uncu maddesi hükmü gereğince esnaf ve
sanatkarların sicile kayıt ve tescil harçlarının tutarı 492 sayılı Harçlar Kanununun
Ticaret Sicili Harçları hükümlerine göre hesap edilecek harcın yarısı tutarında
olup, alınan bu harcın red ve iadeler düşüldükten sonra kalan tutarının %25’i
ilgili birliğe gelir kaydedilmek üzere aktarılmaktadır. Birliğe aktarılan
paydan geriye kalan tutarın 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 180’inci maddesinin
(a) bendi gereğince adli yardım bürolarında kullanılmak üzere %3’ü Barolar
Birliği’ne, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun 23’üncü maddesi (b)
bendi gereğince %5’i Büyükşehir Belediyelerine, 2380 sayılı Belediyelere ve İl
Özel İdarelerine Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında
Kanun’un 1’inci maddesi 1’inci fıkrası gereğince %6’sı belediyelere, %1.2’si il
özel idarelerine, 4301 sayılı Ceza İnfaz Kurumları İle Tutukevleri İşyurtları
Kurumunun Kuruluş Ve İdaresine İlişkin Kanun’un 7’nci maddesi (c) bendi
gereğince %35’i iş yurtlarına aktarılmak üzere Adalet Bakanlığı’na
aktarılmaktadır. Sicile kayıt ve tescil harçlarının esnaf ve sanatkarlar meslek
kuruluşlarına ayrılan payı arttırılmalıdır.